23 Eylül 2014 Salı

Harem Pantolon, Thai Balıkçı Pantolonu, Kelebek Pantolon, Şalvar Kalıp ve Modelleri



Aşağıdaki sitede harika harem ve balıkçı pantolon örnekleri var, patronları da verilmiş çoğunda, sadece birkaç örnek resim veriyorum fikir vermesi bakımından, merak edenler ayrıntıları aşağıdaki adreslerden alabilirler. Kabaca balıkçı pantlon için aşağıda tişört gibi görünen parçadan bel 75cm , boy 85cm, paça genişliği 55 cm, bel bacak arası  mesafe 25 cm olacak şekilde 2 tane biçilip  yine bel genişliği 75cm, yükseklik 25 cm olacak şekilde bele oturup dışa katlanacak olan parça ayrıca biçilecek, ölçüler biraz standart ama değişebilir boy ölçüsü vs.














http://ornitorenkhandmade.wordpress.com/2012/07/24/tayland-balikci-pantolonu/

http://diywithmy.blogspot.com.tr/2013/04/diy-thai-fisherman-pents-for-kids.html

http://www.mediatinker.com/blog/archives/008262.html

http://jadmontenegro.tumblr.com/post/7882155382/diy-harem-pants-jadmontenegro-check-out-my-blog

http://www.burdastyle.com/projects/how-to-draft-and-sew-harem-pants-101?image=186517

http://www.mollytov.com/diy-harem-pants/

http://issasarza.blogspot.com.tr/2010/01/diy-fisherman-pants.html



18 Ağustos 2014 Pazartesi

İslamda Olumlu Düşünce







 

İyi düşündüğümüz her zaman mutlaka iyilikle, güzellikle karşılaşacağımızı, kötü düşündüğümüz her zaman da mutlaka kötülükle karşılaşacağımızı düşünmek doğru değildir. Bu husus hayatın tasdik ettiği bir realitedir.

Ancak, gelecekte olabilecek, başımıza gelebilecek kötü olayları şimdiden düşünmek son derece yanlıştır. Çünkü, başımıza gelip gelmeyeceğini kesin olarak bilmediğimiz bir kötülüğü düşünerek huzursuz olmak, akıl ve mantık açısından da yanlıştır. Ayrıca, gelecek zaman şimdi yoktur, dolayısıyla gelecekte olabilecek bir kötülük de yoktur. Yok olan bir zamanda, yok olan bir sıkıntıyı düşünmek, iki yokluğa varlık rengini vermek ve olmaması gereken bir ıstıraba düşmek manasına gelir. İster o sıkıntı ileride olsun, ister hiç olmasın her iki durumda da şimdiden olmuşçasına düşünce alanına alıp acı ve üzüntü duymak akıllıca bir tavır değildir. 

Halbuki bunun aksine, gelecekte olabilecek bir güzelliği şimdiden düşünmekte hiçbir zarar olmadığı gibi, hayata huzur katan bir sinerji görevini görür. İleride gerçekleşmese bile fazla bir yan etkisi olmaz.  Yeter ki ciddi bir hayal kırıklığı meydana getiren safdilane, aşırı bir iyimserlik olmasın. 

İslam,  hep iyi düşünmemizi isterken, sıkıntılı bir durumda kalmaktan, ümitsiz bir süreçte yaşamaktan, hayatı cehenneme çeviren ve bizi demoralize eden hayal ve tasavvurlardan uzak tutmayı hedeflemiştir. 

İşin diğer bir boyutu vardır ki o çok daha önemlidir; özeti şudur:

Zihninde hep kötü şeyleri düşünen, başına kötü şeylerin geleceğini tasavvur eden kimse, bununla Allah’a karşı haksız yere suizan yapmış olur. İyi düşünen kimse ise, Allah’a karşı hüsnüzan etmiş olur. Çünkü her şey ancak Allah’ın yaratmasıyla olur. Allah’ın kendisine suizanda bulunan kimseye ceza olarak düşündüğü kötü şeyleri başına getirmesi, kendisine hüsnüzan eden kimseye de bu güzel düşüncesine bir mükâfat olarak iyiliği kısmet etmesi, adalet ölçüsü açısından önem arzetmektedir.

Kutsî bir hadis-i şerifte “Ben kulumun bana olan zannı yanındayım.”(Buharî, Tevhit,15; Müslim, Tevbe, 1) ifadesine yer verilmiştir. Yani kulum beni nasıl düşünüyorsa, benden neler ümit ediyorsa, bana nasıl bir ümit bağlamışsa, onunla öyle muamele görürüm. Demek ki, büyük bir ümitle yüceler yücesi Yaratıcının rahmet kapısına gelenler -genellikle- boş elle dönmezler. 

Bazı alimlere göre bu hadis hususi olarak kulun şu konularda Allah’a hüsnüzan etmesinin gereğine işaret edilmiştir. Şöyle ki;

Kul dua ettiği zaman, Allah’ın duasını kabul edeceğine inanır. Samimi olarak tövbe ettiğinde Allah’ın tövbesini kabul edip affedeceğine inanır. Samimi bir şekilde yaptığı ibadetlerinin Allah tarafından kabul edileceğine inanır. Bu müspet düşünceler, Allah’a karşı hüsnüzan olduğu gibi, aksini düşünmek de Allah’a karşı su-i zandır, ümitsizlik anlamına gelir ki, çok büyük bir günahtır.(bk. İbn Hacer, ilgili hadisin şerhi)

Olumlu düşünmenin hayatımız üzerindeki etkisi gayet büyüktür. Olumlu düşünme sadece kişinin kendisinde değil, başkalarında bile olumlu etkisi söz konusu olmaktadır.

Güzel düşünme, güzel görme ile ilgilidir. Zira, güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen hayatından lezzet alır.

İyi düşünce, insanın iç dünyasının duru ve saflığını gösterirken; kötü düşünce de iç dünyanın bulanıklığını ve kişinin net ve somut bir kişiliğinin oluşmamasının nedeni olabilir.



kaynak: sorularla islamiyet web site

25 Haziran 2014 Çarşamba

Pırıltılar....

Yarın nelerle karşılaşacağımı bilmiyorum ama her gün gibi yarının da kimin kudret elinde olduğunu biliyorum.

Beyaz atlı prensinizi aramayı bırakıp Allahü Teala'yı kalbinizin sultanı yaparsanız, Allah düşlerinizdeki peri masalını tamamlayacaktır.

Erkekler eş olarak mükemmel bir kadını, kadınlar da mükemmel bir erkeği bulmayı beklerler, ancak Allahü Teala'nın eşleri birbirlerini tamamlamak için yarattığını idrak edemezler.

5 Haziran 2014 Perşembe

Mustafa Ulusoy'dan...


Mustafa Ulusoy'u yaklaşık 3 yıldır takip ediyorum ama kitaplarını okumak bu yıl nasip oldu, kütüphaneden ödünç almıştım ama kendi kitaplığıma da alıp herkese gösterip tavsiye etmem gereken müthiş bir doktor/yazar. Özetle psikiyatride tedavi yöntemi olarak varoluşçu yaklaşımı kullanıyor. Şahsen psikoterapi kitaplarına meraklı olduğum için şimidye kadar bol mikarda bu türde kitap okudum ama Mustafa Ulusoy benzeri bir yazara henüz rastlamadım. Maşallah fevkalade başarılı, Allah onun gibi hekimlerin sayısını arttırsın. 


Bugün onun insanın temel acıları üçlemesi kitaplarından giderken bana birşey söyle isimli kitabında yeralan bir meseli aktarmak istiyorum. Bu kitap ölüm/kayıp acısı ile ilgili. Kitaptaki öykülerden birinde ölen kişinin yakını, kabrin üzerine battaniye örter, ölü bedenin üşüyeceğini düşünerek, bundan sonrası yazarın dilinden:



ELDİVEN BEDEN EL RUHTUR
Ulusoy'un filmler ve psikoloji arasındaki özel bağı keşfetmesi de bir film sahnesini andırıyor. Genç ve hevesli bir asistan doktorken Kanada'nın Toronto kentinde yapılan “Dünya Kognitif Terapi Kongresi”ne bir çalışmasını bildiri olarak sunmak için katılır Ulusoy. Ancak büyük bir düş kırıklığı yaşar. Kongrenin ikinci günü, istatistiğin içinde boğulmuş bilimsel çalışmaların insana, varoluşun acılarına dair çok az şey söylediğinin şaşkınlığıyla Toronto Üniversitesi'ndeki toplantıdan çıkar, canı sıkkındır. Şehrin sokaklarında yürür. Yoğun bir yalnızlık çöker üzerine. Uzun uzun Ontario gölünü seyreder. Oteline döndüğünde televizyonu açar, bir filme takılır kalır. İki kardeşi olan bir çocuk, ciddi bir hastalıktan ölecektir. Çocuğun kardeşleri babalarına gelir ve ölünce ona ne olacağını sorar. Baba, sorunun yanıtını almak için gidip bir terapiste mi danışır? Hayır! Bir rahibe! Rahip eline bir eldiven giyer, parmaklarını oynatır, birkaç eşyayı tutar, bırakır, sonra eldiveni çıkarır. “İşte” der ,“Çocuklarına böyle anlatabilirsin ruh ve beden ilişkisini ve ölümü.” Eldiven beden, el ise ruhtur. Toronto'ya geldiğine çok memnundur artık Ulusoy. Eğitimini tamamlar ve psikiyatrist olur. Hem otel odasında seyrettiği ama ismini ve yönetmenini hatırlamadığı filmin bu sahnesini, hem de “hayatının bu sahnesini” hiç unutmaz. 
http://www.mustafaulusoy.com/soylesi/2308-film-kareleri-hayata-ayna-tutuyor#.U5BaI_mSyA0

“Ne geçmişine takıl, ne de olmayan geleceğine. Her an elinden alınan anlara odaklan ve onların nereye akıp gittiğini öğren. İşte o zaman, ölüm elinden hiçbir şeyi alamaz. Çünkü o anlar, gitmesi gerektiği yere senden önce gitmiştir.” 

"Halimizi, acımızı, hüznümüzü, O'na anlattık, anlatıyoruz. O'ndan şikayet etmedik. O'na şikayet ettik durumumuzu. Ne yaptık da bunu bize verdin Allah'ım demedik. Hep Yakup Peygamber gibi dua etmeye gayret ettik. Ben derdimi de üzüntümü de ancak Allah'a şikayet ederim. Peygamberimiz, oğlu İbrahim ve torunu öldüğünde ağlayıp gözünden yaşlar akınca, arkadaşlarına; Bu Allah'ın kullarının kalbine yerleştirdiği acıma duygusudur. Allah kulları arasında müşfik olanlara merhamet eder, demiş ve eklemiş: Göz yaşarır, kalp hüzünlenir, fakat biz Rabbimizin razı olmayacağı bir şey söylemeyiz. İşte biz de böyle davranmaya çalıştık."

6 Şubat 2014 Perşembe

Bilinçli Duyarsızlık

Bugün okuduğum bir haberden dolayı büyük bir hayret ve kızgınlık içerisinde olduğumdan uzun zaman sonra bir yazı yayınlamayı düşündüm.

Haberi her zaman takip ettiğim  http://fotogaleri.ntvmsnbc.com/pamuktan-putine-mektup.html bu kaynaktan okudum.

Habere göre aralarında Türkiye'den Elif Şafak ve Orhan Pamuk'un da bulunduğu dünyanın birçok ülkesinden yazar ve aydın Rusya Devlet Başkanı Putin'e bir mektup göndererek Rusya'daki eşcinsellik karşıtı yasanın kaldırılmasını istemiş.

Buraya kadar bir sorun yok gibi görünebilir ancak bana anlamsız gelen  veya yadırgadığım şey şu, insanlar evrensel sorunları dile getirirken, bir konuda harekete geçip birşeyler yapmaya çalışırken bu konuları hangi önem sırasına göre dikkate alırlar? Bir başka ifadeyle çözülmesi gereken sorunların arasındaki öncelik-sonralık ilişkisini kim veya hangi kriterler belirler? Veyahut da dile getirilmesi gereksiz olan, örtbas edilen, görmezden gelinen meseleler ile ilgili vicdanen rahatsızlık duymazlar mı?

Gelmek istediğim nokta şu, bu mektup ABD veya AB ülkelerindeki politikacılara gönderiliyor olsaydı bu kadar reaksiyon göstermeyebilirdim ama Putin'e insanlar bir mektup göndermek lüzumu duyuyorlarsa öncelikle bu mektup Suriye'ye verdiği desteği çekmesi ve oradaki katliama son verilmesi için çaba sarfetmesi yönünde olurdu.

So derece müreffeh ülkelerinde lüks içinde yaşayan, kendilerine macera olsun diye sivil toplumculuk oynayan batılı aydınların eşcinsellerle ilgili veya diğer bize göre hafif mevzularla ilgili protestolarını anlayabilirim ama bizim aydınımızın, Doğu'yu bilen insanların cinsel tercih hakkı(cinsel tercihlerin psikiyatri literatüründe hastalıklar listesinden çıkarılması da ayrı bir siyasi mevzu) gibi son derece hedonist, bencil bir yaklaşımı merkeze koyup insanların yaşam hakkının cinsel tercih hakkının önünde görmeleri anlaşılır gibi değil.

 Allah basiretimizi açsın, amin..